18 Ağu 2011

MAVİMSİ KADINLAR




siz,
gün kurusu akşamı geceye serip beklerdiniz
avaz soluğunuzu savurup sustuğunuzu sanırdınız
ela yanılgılar gözlerinizde
parmaklarınızda sonu kıvrık cümleler ile
aldırmayıp başınızı çevirdiniz mi sol yanınıza
anlamazdınız, neden nar kızılıydı gözyaşım
bundandır ki dokunamazdı elleriniz
ahh ne çok ışıksızdınız
(sahi neden böylesine renksizdiniz)


ben,
saklandığım sandık kokularında
lavanta mavisini okşardım
bir de hiç olmayan bisikletimi sürerken
rüzgara kapılan saçlarımın hülyasını
saklı kasabadaki sedef kumsalında
altına durup karadut ağacının
üzerime düşen düş lekelerini
ve onların denizle birleşiminde bıraktığı rengi
balıkçı ağlarında yamanan eksik yarınlarım gibi
kırılgan prizma sandığım adımın
bilemezdim daha yansıyacağını her tonunun
haydi şimdi hayata bir es!
ki çekebilmeli derin bir nefes…


siz,
şaşkın bakışlarınızla umursamadığınız
günlerin fotoğrafını dahi çekemezken
özgürlük naralarına peltek dil olurdunuz
özüne düşmemiş hecelerin yazım yanlışlarıyla
yakışmazdınız kurdeleli saçlarınızla sek iz olmaya
denizli türkülere perdesiz sesiniz
yenilik ruhuna yetmezken ökçeleriniz
ahh ne çok küçüktünüz
(sahi hiç olmamış mıydı çocukluğunuz)


ben,
turkuaz mavisiyle büyüdüm
özgürlük kokan vatan şiirlerinde
Nazım’ın takasına selam veren dalgalarda
ak alınlı, al yanaklı gençlerimin umutlarınca
gurbetinde kaldığım her toprağımın kokusunda
ziyneti taşıyan hırçın endamlı nazlı gelin gibi
Boğaziçi’nde ihtişamlı akıntının yatağında
sırtımı da yasladım mı Dolmabahçe’ye
haydi şimdi sus!
ki dinleyelim huşu ile sanılmasın mahsus…


siz,
sevdanın zillerini takıp belinize kıvırırdınız
denize öykünen hüzün şarkılarında
açıklara demirli şileplerin liman yolunu gözleyip
kulak ardından kırmızı güllerin yoksun kokularını salardınız
memelerinizden şehvet, kalçalarınızdan ter sızardı
gidenin ardından salladığınız mendiliniz
dönüş yolunda düşerdi asfalta şemsiyeyi çevirirken edayla
lombozlardan görünen yarım manzaralar gibi
ne siz olabildiniz, ne de varabildiniz sevdaya
ahh ne çok azdınız
(sahi neden bu kadar hiçtiniz)


ben,
en çok azur mavisini sevdim ufuk çizgisinde
denizi toplayıp eteklerime varmak için koştuğumda
son perdahı geçtim boğaz naresiyle konkav ruhuma
pota pota altın ışıdı, cevahirler yüklendim diplerden
güneşe verdim doğumun ıslaklığını avuçlarımdan
hatta bekleyip metalik yağmur bulutlarının ardında
kemana ses olmayı bildim sevdaya olduğum kadar
her rengimi kattım maviye deniz boyandı bana
haydi şimdi yüreğim vur!
ki olmayana ergidir aşk savur ha savur…


RENGİN ALACAATLI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder