26 Ağu 2011

HERMETİKA / Lale Müldür




seni ilk gördüğüm gün,
sonbaharın yabanıl kahverengi geyiği
benim için olduğunu anlamıştım.
boynuzların iletken elektrodlar gibi,
tuzumsu bir karla kaplanmıştı.
ağaçların etrafında yavaşça dolaşan
buğuların ve serpiştiren buzdan iğnelerin
arasında mor'u tanıdım.

omurganda yanan ışıkla oryantal ikonların
karanlık gölgeleri ardında kırmızı ve
maviyi karıştırıp moru elde ediyordun:
gizin rengini.

beni ilk gördüğün gün
senin için olduğumu anlamış mıydın?
bal peteklerinden bir yağmur yağıyordu.
defne ormanlarının arasında oranj'ı tanıdın.
ikimiz de duruyorduk öyle kolera çarpmış gibi
sersemlemiş, büyülenmiş, buğuların üstünde.
hiçbir şey değişmedi yine de
çünkü;
"aşk likid korku dolu bir kadehtir."

budist rahiplerin safran giysileri yanıyordu havada.
birisi yerde mor giysisiyle yatıyordu.
sana yalan söylemek istemiyordum.
oranj olmadığımı,
mor olduğumu benim de,
hatta hileli bir "deeper blue" olduğumu...
birbirine zıt iki renk...
anlamıyordun...
kadın yogilerin
cinselliğini arttırdığı söylenen
mor bir ışıkta beni oranj sanıyordun.

oranj değilim ben, yasın belirtisiyim,
morum, safranım belki ama oranj
değilim.
mutluluk çıkmaz benden.
benim turunçgillerim yapraklarını ağlar.
yine de senin için tuhaf şövalyem,
incelikli zulmün için,
kalbimin morluklarını unutup oranj olmayı deneyebilirim.

"o, omega, gözlerinin mor ışığı."

haliç'ten indiler
birdenbire.
cenk etmek zorunda kalmak.
ben portakal yemek
birdenbire hasta
olduğum için anne-
baba evinde.
bu notları
yazmak kabz halinde.
battaniyeyi üstüme
çekmek.
"unutmaya yatmak"
birçok şeyi.
ilaç torbam.
dış medeniyetler.
güzel hatıralarım var mıydı?
varsa bile ben unuttum.
ben şeyim aslında?
şeyim...
hayatı boyunca
uyumu aramış uyumsuzun
biriyim.
uzun çok uzun
süredir bana kimse değmedi.
zigzaver marka bir tabanca
var aklımda
ama onu ben
kullanmayacağım.
gerisi beni hiç ilgilendirmiyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder